“ Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır. ”

Türkiye Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in şu eşsiz vecizesi ile ortaya atılan düşünce; bir öğretmenin neler yapabileceğini ortaya koymaya yetecektir.

Türk milletinin evlatlarından birçok beklentisi olan Türk milliyetçilerinin öğretmenlere duyduğu derin sevgi ve muhabbete dayanarak Doğankaya İlköğretim Okulu olarak siz değerli arkadaşlarımıza başvurmakla engelleri aşacağımız kanaatine varmış bulunmaktayız.

Doğankaya İlköğretim Okulu’ndaki bulunmakta olan Kütüphanemizi genişletmek ve okulumuzda eğitim alan öğrencilerimize destek olmak, onlara daha fazla imkan sunmak için siz değerli arkadaşlarımızın desteklerini beklemekte olduğumuzu belirtmek isteriz.

Sizlerden beklediğimiz duyarlılık içerisinde bir okul kütüphanesinde öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikteki Ansiklopedi, Masal, Hikaye, Roman ve Araştırma kitaplarına ihtiyacımız olduğunu belirtiyoruz.

Bu konuda sizlerden gelecek yardımları beklemekte olan onlarca öğrencinin geleceğini, umutlarını ve yarım bırakmayacağınız gönülden inanıyoruz.

İrtibat:

Doğankaya İlköğretim Okulu

Türkçe Öğretmeni

Ahmet DİKTERE

0536 452 07 39

Adres : Doğankaya İlköğretim Okulu
Düzköy / Trabzon

Yavuz'un İzinden Gidenler


İşte ecdadımız, ve onlara ne kadar layık olduğu tartışılan biz...


Bir Yanlışın İzahı

Ecdadımızdan güzel bir örnek daha. Resmin büyük hali için üzerine tıklayın.
Kaynak: Pax Ottomana.

Enderun Okulu

Yan Gelip Yatan Asker


Eski üyelerimizden m_canpolatın gönderdiği bu anlamlı resim için teşekkür ederiz. Büyük hali için resme tıklayın.

Miraç Kandili

Boykot ve hüzün yılının çilesi, Tâif‘te taşlanması, müşriklerin gün geçtikçe artan zulmü, Kâinatın Efendisi‘nin üzüntüsünü çoğaltmıştı. Zorda kalanların tek sahibi olan Allah, kulu ve elçisini sevindirdi.

Receb ayının yirmi yedinci gecesi Cebrail [a.s] Peygamberimiz‘e geldi. Onu, burak isimli binitle Mescid-i Aksa‘ya getirdi. Mescid-i Haram ile Aksa Mescidi arasındaki bu yolculuğa “isrâ“ denir.


“Kulu Muhammed ‘i bir gece, Mescid-i Haram ‘dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ‘ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi işiten, her şeyi gören O‘dur“ (isrâ 17/1).

Nasıl olduğunu bilemeyeceğimiz bir şekilde yedi kat semayı aşarak zaman ve mekân kavramları üstü olan Cenâb-ı Allah‘la aracısız görüşen, konuşan, tekrar yeryüzüne dönen Peygamberimizin yolculuğunun bu aşamasına da “mi‘rac“ denir.

Resûlullah (s.a.v) bu yolculuğunu şöyle anlatır:

“Ben Hatim‘de (Kabe‘nin dışındaki avluda bulunan, etrafı yüksek olmayan duvarla çevrili bir bölümün adı) uyku ile uyanıklık arası bir durumda bulunuyordum. O sırada Cebrail geldi ve göğsümü yardı. Kalbimi zemzemle yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Göğsümü eski haline getirdi. Katırdan küçük, eşekten büyük, burak isimli bir binit getirdi. Bindirildim ve Cebrail eşliğinde Mescid-i Aksâ‘ya vardık. Namaz kıldım. Bütün peygamberler de benimle namaz kıldı.

Yüce makamlara çıkacak bir mi‘rac kuruldu. Nihayet dünya semasına vardık. Cebrail gök kapısını çaldı.

- Kim o, denildi. Cebrail,


- Cebrail‘im, dedi.

- Yanındaki kimdir, diye soruldu.

- Muhammed, diye cevap verdi.

- Göğe çıkmak için ona vahiy ve mi‘rac daveti gönderildi mi, diye soruldu. Cebrail,

- Evet gönderildi, diyerek tasdikledi.

- Merhaba gelen zata! Bu gelen kişi ne güzel yolcu, denildi ve gök kapısı açıldı. Ben birinci semaya varınca orada Âdem peygamber ile karşılaştım. Cebrail bana,

- Bu senin baban Âdem‘dir, ona selâm ver, dedi. Ben de selâm verdim.

- Merhaba hayırlı, iyi oğlum, Sâlih peygamber, dedi.

Sonra, Cebrail benimle yukarı yükseldi, ikinci semaya geldi. Kapıyı çaldı. Aynı sorular orada da soruldu, ikinci semada Yahya ve isâ peygamberle karşılaştım. Yahya ile İsâ teyze oğullarıdır. Cebrail bana,

- Bu gördüklerin Yahya ile İsa‘dır. Selâm ver onlara, dedi. Selâm verdim. Onlar da bana,

- Merhaba hayırlı kardeş, Sâlih peygamber, dediler. Sonra üçüncü semaya yükseldik. Orada da aynı sorular soruldu. Kapı açıldı. Üçüncü semada Yusuf peygamberle karşılaştım. Cebrail bana,

- Bu gördüğün Yusuf‘tur, selâm ver ona, dedi. Selâm verdim. O da selamımı aldı ve bana,

- Merhaba hayırlı kardeş, Sâlih peygamber, dedi. Tekrar yükseldik ve ta dördüncü semaya vardık. Cebrail kapıyı çaldı. Aynı sorular soruldu. Kapı açıldı. Dördüncü semada İdris peygamberi gördüm. Cebrail,

- Şu gördüğün İdris‘tir. Ona selâm ver, dedi. Selâm verdim. Selâmımı karşıladı ve,

- Merhaba Sâlih kardeş, sâlih peygamber, dedi. Yükselerek beşinci semaya vardık. Onun da kapısını çaldı, soruları cevapladı. Kapı açıldı. Beşinci semada Harun peygamberle karşılaştım. Cebrail,

- Bu Harun‘dur. Ona selâm ver, dedi. Ben de selâmladım. Harun selâmımı aldı ve,

- Merhaba Sâlih kardeş ve Sâlih peygamber, dedi. Oradan Cebrail benimle altıncı semaya yükseldi, gök kapısını çaldı. Kapı açılınca Musa peygamberle karşılaştım. Cebrail Musa‘ya selâm vermemi söyledi, ben de selâmladım. Musa,

- Salih kardeşe ve Sâlih peygambere merhaba, dedi. Ben Musa‘nın yanından ayrılınca, Musa ağlamaya başladı. Musa‘ya,

- Niçin ağlıyorsun, denildi. O da,

- Benden sonra bir genç peygambere biat olundu ki, onun ümmetinden cennete girenler, benim ümmetimden cennete girenlerden daha çoktur da ona ağlıyorum, dedi. Sonra Cebrail benimle yedinci göğe yükseldi. Gök kapısını çaldı. Kapı açılınca İbrahim peygamberle karşılaştık. Cebrail bana,

- Bu baban İbrahim‘dir. Selâm ver ona, dedi. Selâmladım. Selâmımı aldı ve bana,

- Ey hayırlı oğul, ey Sâlih peygamber merhaba, dedi. Cebrail ile yükseliş devam etti. Cebrail,

- işte burası sidretü‘l-müntehâdır, dedi.

Peygamberimiz (s.a.v) sidretü‘l-müntehâdan sonra yolculuğuna yalnız devam etti. Aklın izah edemeyeceği mucizelerle, Yaratıcı ile arasındaki perdeler kalktı. Habibullah‘a Rabb‘in en büyük âyetlerinin bir kısmı gösterildi.

Peygamberimiz (s.a.v) isrâ ve mi‘rac mucizesini anlatınca; müşrikler hem hayret ettiler hem de sevindiler. Resûlullah‘ın yalan söylediğine dair delil bulduklarını zannettiler. Müşriklere göre bu hadise, müslümanları çözecek, büyük bir çoğunluğun İslâm‘dan caymasını sağlayacaktı.


Bu sevinçle bazıları Hz. Ebû Bekir‘e giderek,

- Ey Ebû Bekir! Muhammed‘in söylediklerini hâlâ tasdik edecek misin? O, Aksa Mescidi‘ne götürüldüğünü, oradan semaya yükseldiğini ve aynı gece tekrar Mekke‘ye döndüğünü söylüyor, dediler. Hz. Ebû Bekir (r.a) hiç tereddüt etmeden,

- Şayet Muhammed bunu söylemişse mutlaka doğru söylemiştir, deyince Kureyşliler,

- Bu konuda onu tasdik edecek misin, diye üstelediler. Hz. Ebû Bekir (r.a),

- Ben bundan fazlasını tasdik etmişim. Ona vahiy gelmiyor mu, diyerek müşrikleri susturmuştur.

Kureyşliler isrâ ve mi‘rac mucizesini istismar ettikçe ve bu vesileyle İslâm‘a saldırdıkça; insanlar Allah elçisini daha çok merak ederek, onunla tanışmak istiyor, Kur‘an dinliyor, İslâm ve peygamberi hakkında bilgi sahibi oluyorlardı.

Yüce Yaratıcı, Mi‘rac gecesi Habibi‘ne aracısız vahyetti. Müslümanlara her gün beş vakit namaz kılmaları, kıldıkları bu namaza elli vakit namaz sevabı verileceği muştusu verildi. Yine.şirk hariç tüm günahların atfedilebileceği, cennete ilk girenlerin müslümanların olacağı müjdesi ile birlikte, Bakara sûresinin son iki âyeti verildi.


Yarattığı tüm nimetleri insanlara sunan Allah, son peygamberin getirdiklerine inanan, O’nu rehber edinen ve O’nun ölçülerinde yaşamaya çalışan kullarını sonsuz nimetlerin bulunduğu cenneti ile müjdelemiştir. Allah Elçisinin yaşantısındaki sadelik, temizlik, tevazu, cömertlik, şevkat, nezaket, doğruluk gibi nice üstün meziyetleri sahiplenmemiz ve O’na olan sevgimizi çoğaltmamız, Yaratıcının müjdesine erişmemize vesile olacaktır.


MİR'AÇ K

DUA İLE...


Blogger Template by Blogcrowds


2008 | Blogger Temaları by GeckoandFly Blogger Uyarlama: Blogcrowds.

Distributed by Blogger Temaları